17 Temmuz 2007 Salı

Türk Teknoloji Öbekleri kurulacak

Telekomünikasyon sektörünün önde gelen isimlerinden Türkiye'nin en büyük 300 firması arasına girmeyi başaran Emin Korur Kalender, istihdam için bilişim reformu önerdi.

Bacasız sanayiinin yıldız ismi - 17 / 07 / 2007 12:50

Siyasi partiler günümüzün en hızlı gelişen sektörlerinden bilişim ve telekomünikasyon alanına da duyarsız kalmıyor. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından İstanbul 1. Bölge’den milletvekili adayı olan Emin Korur Kalender, partisinin komple bir bilişim reformu planladığını belirtti.

20 milyar dolarlık hacme sahip telekomünikasyon sektöründe, kendi kurduğu şirketle Türkiye’nin en büyük 300 firması arasına girmeyi başaran Emin Korur Kalender, bilişim ve telekomünikasyon sektöründeki deneyimini siyasete taşıyor. 2002 yılında CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı olan Kalender, CHP İstanbul Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Toplumu Oluşturma Grubu’nu kurarak gençliğin bilişim teknolojilerinden daha fazla tanışması yönünde projeler yürüttü. Kendi alanındaki geleceğe yönelik projeleri ve uzmanlığı ile dikkat çeken Kalender, 22 Temmuz seçimlerinde CHP İstanbul 1. Bölge Milletvekili adayı olarak gösterildi.

HİNDİSTAN’IN SİLİKON VADİSİ GİBİ TÜRK TEKNOLOJİ ÖBEKLERİ
CHP’nin telekomünikasyon konusundaki politikalarının geliştirilmesine katkı sağlayan Kalender, bilişim sektörünü çok büyük bir istihdam alanı haline getirmeyi hedefliyor. Çin ve Hindistan gibi Avrupa bilişim pazarlarına açılmak isteyen dev Asyalı firmaların Türkiye’yi üs yapmasıyla binlerce kişiye istihdam imkanı sağlanacağını savunan Kalender, bu konuları da içine alan CHP’nin bilişim programındaki Türk Teknoloji Öbekleri programının hazır olduğunu anlattı. Buna göre Hindistan’daki yazılım üssü Silikon Vadisi gibi bilişim teknolojilerine her alanda büyük yatırımlar yapılacak.

BACASIZ SANAYİ TESİSLERİ KURULACAK
Ayrıca projenin eğitimde bilgi teknojilerinin daha yaygın kullanılmasını öngören ve bir bilgi toplumu oluşturulmasını hedef alan ayakları olacak. Ayrıca e-devlet projesi tamamlanacak. CHP’nin bilgi teknolojilerine en önemli yatırımı ise ARGE çalışmaları alanında olacak. Şu anda ARGE için bütçeden ayrılan binde 6’lık pay 5 yıl içinde 4 katına çıkartılacak.

Kalender’e göre Hindistan’da başarıldığı gibi gerekli alt yapı çalışmalarının sağlanmasıyla Türkiye’de de bu büyük bilişim reformunun gerçekleştirilmesi mümkün. Bu amaçla bilgi teknolojileri okullarında gerekli işgücü eğitilecek. Bilişim firmalarına teşvik verilecek. İşsiz üniversite mezunlarına hızlandırılmış kurslar verilecek.

HER SINIFA İNTERNET, MOBİLDE GENİŞ BANT
Türk Teknoloji Öbekleri Projesi çerçevesinde her sınıfa internet bağlanması planlanıyor. Görev geldiği takdirde bu projelerin geliştirilmesi ve takip edilmesi için zevkle çalışacağını belirten Kalender, Türkiye’nin mobil sektörde görüntülü görüşme devrine çoktan geçmiş olması gerektiğini hatırlattı. 3G teknolojileri olarak bilinen bu döneme geçilmesi için gerekli çalışmaları hızlandıracaklarını belirten Kalender, hedeflerinin komple bir bilişim reformu olduğunu söyledi.

TÜRKİYE FİBER OPTİKLE SARILACAK
Kalender’in Türkiye için olmazsa olmazlarından biri de ülkenin her yanına, hiçbir kayba neden olmadan iletkenliği sağlayan fiber optik kabloların döşenmesi. Fiber optik kabloyla şehirlerin birbirine bağlanması sayesinde Wimax gibi geleceğin teknolojilerinin alt yapısı kurulacak. Wimax, tüm bir kente aynı anda mobil iletişim, internet ve tv yayınlarının aynı anda verilmesini sağlıyor. Telekomünikasyon konusunda hem ticari olarak hem de ülkenin geleceğe hazırlanmasında kendini çalışmaya adayan Kalender, seçilmesi durumunda tüm bunların takipçisi olacağını belirtiyor.

İLETİŞİMDE DOLAYLI VERGİLER KALDIRILACAK
E. Korur Kalender’in önemli bir hedefi de iletişimdeki dolaylı vergilerin kaldırılması olacak. Bu amaçla partisinin kendisine yeterli desteği verdiğini belirten Kalender, bu konuyu kişisel olarak gündeme getireceğini belirtti. Kalender, telekomünikasyon konusundaki sorunların çözülmesi için önerisi olan Telekomünikisayon Kurumu’ndaki tüm bürokratların önünü açacaklarını, ordaki son derece başarılı kişilerden istifade edeceklerini de söyledi.

HEM ESNAFI HEM TÜKETİCİYİ TEMSİL EDİYOR
1994 yılında telekomünikasyon sektöründe tüm Türkiye’de dağıtım yapan ilk firmasını kuran Kalender, eş zamanlı kurulan diğer firması ile perakende satışa yönelik mağazalar zincirini oluşturdu. 2001 yılında uluslararası ticaret yapan firma ile 20’den fazla ülkeyle ticaret yaptı. Kalender, 1999 yılında telekomünikasyon sektörüne yol göstermek için kurulan MOBİSAD’ın Başkanlığını da yaptı. Ayrıca mobil sektörde tüketicinin haklarını savunan ve standartların AB seviyesine gelmesini sağlayan TEDER’in kuruluşunda yer aldı ve Başkan Yardımcılığını üstlendi.

15 Temmuz 2007 Pazar

Extra Linux

Selamlar çok sevgili okuyanlarımız. Bayağı bir müddettir çıtımı duymadınız. Özleyenlere hörmetlerimizi sunarak, ihmal ettiğimiz Penguen’li yazılarımıza devam ediyoruz.

Bu Linux pek bir moda oldu arkadaşlar. Artık dergiler ek yahut köşe olarak linuxla ilgilenmiyorlar. Linux özel sayısı çıkarıyorlar. Mesela Chip dergisi. Türkiyenin en çok satan bilgisayar dergisidir. Extra sayılar üretir oldular son zamanlarda. Bunlardan biri “Chip Extra Linux” idi. –Ohoo ben bu yazıyı yazmak için yaklaşık bir yıl geç kalmışım- Şubat 2003’teki özel sayısıyla Chip bizlere Red Hat 9.0 sundu. Aynı ay PC Extra diye bir dergi Mandrake 9.1 işletim sistemini hediye etti okurlara. Bu extralar bana extra large gelmişti, nedenini izah edeceğim arkadaşlar. Lütfen sabırsızlanın.

Kapı kapı gazete bayii dolaştım Chip özel sayısını bulabilmek için. Yer yarıldıydı da, içinde bir gram dergi sayfası kalmamıştı okuyanlar. Malumunuz, internette her bir şeyi ayağınıza kadar posta eden postallar aman portallar var. Onlara danışayım dedim. Danışan dağları mı aşar, dalları mı, göreceğiz. Hepsi Burada adlı alışveriş portalında siparişimi verip kırmızı şapkamı beklemeye koyuldum. Gel zaman git sabah benim dergi ibret olsun diye hâlâ sakladığım -mübalağasız dikdörtgen- kutuya, ikiye katlanmış olarak yerleştirilmek muhalefetiyle paketlenip gönderildi. Ne paket! Sorarım size ey okuyanlar, dergiyi karton kutuya katlayarak yerleştirmek, hangi keskin zekânın mahsulüdür? Neyse efendim uzatmayalım, ben açtım pakedimi. Gördüm extra mes’elemi. Elemi, kederi. Ben bu hepsioradaki arkadaşlardan “pc extra” diye bir dergi istememiştim ki! “Nasılsa linux, o da linux bu da linux” diyerek mi gönderdiler bana bu extra tight mes’eleyi, yoksa başka bir dertleri mi vardı; sordumsa da öğrenemedim. Hiç bir mailime cevap vermediler. Bakın bir sene geçmiş üstünden, halihazırda herhangi bir ses duymuşluğumuz yok hepsiorada cihetinden.

Bu durumu news server’larda tartışmışım. “Aman hepsiniz ordan sipariş etmeyin, bana böyle böyle bir hizmet verdiler, siz de aynı hezimete uğramayın” dedim. Gözünü sevdiğimin anet news server’ı. Herkes okuyormuş mirim o sayfaları. Derdimi ummana döktükten üç vakit sonra, Chip dergisi yayın koordinatörü Gökhun Sungurtekin’den bir mail aldım. Takriben “hepsiburada sitesinin hatasıdır bu iş, lakin siz gene de bize adresinizi gönderin, size özel sayımızı gönderelim” diyordu sayın Sungurtekin.

Hepsiburada adlı sitenin hizmetinden, yanlış hizmetinin sonrasını takibinden hiç memnun kalmayıp, bir daha kendileriyle herhangi bir alışveriş yapmamak üzere yemin etsem de, Chip dergisi ve çalışanlarının bu nezaket ihtiva eden faaliyetleri beni ziyadesiyle tesiri altında bıraktı. Ülkemde işiyle böyle güzel, özel, temiz ilgilenen insanların bulunduğunu görüp gurur duydum. Yazmak istedim sevgili okuyanlar. Duyun. Hatalıya hatalısın, güzel iş yapana da güzel iş yapıyorsun diyoruz. (Hepsiburada, bu arada, hatalısın!)

Dergileri alıp inceleyip, sürümleri kısa bir müddet deneyip, derin bir kış uykusuna geçti bu satırların naçiz yazarı. Zaten pek linuxla da ilgilenmedi. (Özür dilerim penguenciğim.) Arada bir knoppix takıp penguenle hasret giderdi canım. O ilgilenmediği sıralarda linuxla, redhat şapkasını çıkardı, “fedora” oluverdi. Mandrake 9.2 sürümünü çıkardı (hatta belki 9.3 çıkmıştır, gerçekten ucunu kaçırdım ipin.). Olanlar oldu.

Sonra bir ara akademik bir şekilde bilişirken, tek disketlik linuxlara filan göz attı. Biraderinin bilgisayarında windows ile “Finding Nemo”nun altyazısını göremeyip, “knoppix” ile gördü. (İlginç bir mevzu uşaklar. Yani takıyorsunuz cdyi, ne altyazı programı kuruyorsunuz, ne extra bir zahmete girişiyorsunuz, divx’iniz altyazısıyla üst yapısıyla, her şeyiyle emrinize amade. Helal olsun vallahi.)

Sonra sonra... Movix ve Morphix adında iki ayrı linux dağıtımından haberdar oldu Dafi bacınız. Bir tanesi doğrudan divx dosyalarınızı filan oynatan, ötekisi de oyunseverlere hitabeden tek cd’lik linux sürümleri. Movix’i denemedim.Gerçi knoppix pek movix aratmıyor ama... Deneyenlerin yalancısı olarak, p133 işlemcili bilgisayarlarda 32 mb ram ile dahi divx seyredilebildiğini söyleyebilirim. Pek oyunseven bir insan sayılmasam da, bu akşam bir “morphix” deneyeyim dedim. Lakin 14”lik devasa ekranımın herhangi bir oyun arenasına dönüşmeye niyeti olmadığındandır ki, girişimimi sonlandırdım.

Ne tesadüftür ki, morphix adlı sürümü denemeye yeltendiğim akşam, “ahead nero” adlı windowsta çalışan cd yazma programının azizliğine uğradım ve linuxa muhtaç oldum. Lakin benim muhtaç olduğum kuvvet, harddiskimin üçüncü (yoksa dördüncü müydü, neyse canım, son tarafı işte) partitionunda mevcuttu. Evet, mandrake 9.1, bir sihir ile, “gnome toaster” adlı işlevsel cd yazma programını kullanarak, “ahead nero”nun insanı çileden çıkaran “unexpected exception” çıkmazından kurtardı beni. Şöylece üstünkörü bir tarif yapayım: Gnome Toaster’da cdye yazacağınız dosyaları yukarıdaki pencerelerden seçip, aşağı sağa sürüklemeniz gerekiyor. Gayet Türkçe bir şekilde “yazdır” komutunu verdikten sonra, cd yazıcınızın marka ve modeli olan bir pencere ile karşılaşıyorsunuz. Ona benim gibi trainspotting yapmayın. Pencereden cd yazıcı cihazınızı seçin ki gnome toaster hangi cihazdan yazabileceğini bilsin... Hayır öyle kötü niyetli, tek gözü bantlı bir işlem de yapmıyordum ki, nero neden delirdi ve beni delirtmeye çalıştı anlayamadım. Neyse ki söz verdiğim insana cd’sini de vaktinde verebileceğim artık. Windowsla yola çıkıp aynı yolda devam etseydim, sözümde dahi duramayacaktım. Düşünebiliyor musunuz okuyanlar?

O itibarla sizlere extra önerilerde bulunmak istiyorum yazıma son vermeden evvel. Elinizin altında muhakkak tek cd’lik linux versiyonlarından birini bulundurun. Her an virüslerin gazabına uğrayabilirsiniz, ne bileyim işletim sisteminiz göçer-çöker, Finding Nemo’nun altyazılı bir halde seyrine ihtiyaç duyabilirsiniz. Öte yandan, harddiskinizde boş yer var ise, son tarafını penguene ayırın. Zira windows ekranları her an mavileşebiliyor. Nero sapıtabiliyor. Abuk subuk hata mesajları ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Anlık kış uykusu uyanışım biraz uzun sürerse, birkaç yaşam tersliğinden bahsetmek istiyorum sizlere. Yine bir taraflarınızla güleceksiniz örnek olaylara ama, olsun, zaten ben onları yazayım diye yaşadım. Şimdilik gidip penguenlere bir göz atın.

18.03.2004-21.50

Komplo Teorilerinin En Teorik Olanı

Yapay Zeka


Bill Gates uzaylı mı? Nasıl yaptı bu işi. MS DOS denen şey seksenli yılların sonunda DOS değil. D.O.S olarak kısaltılırdı. Disk Operating Sysytem (Disk İşletme Sistemi) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bu kısaltma bir diske bir kayıt açıp içine data kaydetmenin mucize sayıldığı dönemlerde çok matah bi kavramdı. Şimdi çok iyi bilgisayar kullanabilenlerin bile “DOS ortamını bilmiyorum” dediği o kara ekran bu işin temelini oluşturmaktaydı aslında.

İnsan hayatına pratikte çok gibi düşünülse de teoride hiçbir şey katmayan bilgisayarlar sadece ve sadece kağıt kalemle yapabildiğimiz dört işlem, kök alma, üs alma ve kelime işlem yeteneği ile daha hızlı ve yetenekli olarak yerine getirse de, bana göre hakketmeyeceği kadar büyük bir sükse yaptı ne yazık ki. İnsanoğlunun yapay zekaya olan hevesini körükleyen bu yetenekli makineler hayal güçlerinin sınırlarını zorlayacak bir kavram olmayı bence asla başaramadılar. Ve büyük ihtimalle de başaramayacaklar.

Bize dudak ısırtan işlemleri büyük bir hızla ve akla sığmaz şekilde çeşitli istatistik ya da sonuç verileri ile hesaplayıp hayatımızı kolaylaştıran aslında bilgisayarlar değil üzerinde çalışan programlardır. Başka bir değişle programları yazan mühendisler ya da ekipler bu işi bilgisayarsız da yapabilirler aslında. (kağıt kalemle bazı karmaşık programları hazırlayıp test etmek birkaç bin yıl sürebilir ama olsun. Teorik olarak yapabilirler yani) Biraz programlama ile uğraşanlar çok iyi bilirler ki “şıkırt” diye iki tuş hamlesi ile çalışan basit programlar bile bir sürü emek ve zaman harcanarak hazırlanırlar. Bu nedenledir ki bilgisayar dahisi denince insanın gözünün önünde salyasını tutamayan, şişe dibi gözlüklü, görüntüsel olarak mongoldan başka bir şeyi çağrıştırmayan tipler canlanır. (İstisnası saklı kalmak kaydıyla bu hep böyledir ayrıca)

Ama Bill Gates böyle bir tip değil. Yani tam olarak. Seksenlerde daha MS. D.O.S u geliştirtirken salyasını tutabiliyor ve gözlükleri ince belli çağ bardağı kalınlığında idi sadece. O Micro Soft (Küçük ve Yumuşak) adını verdiği firma benzeri oluşumunu dünyanın (şayet evrende başka zeka yoksa evrenin) en büyük firması yapacak buluşunu geliştirirken ben daha onlu yaşlarını süren ama her türlü elektronik eşyayı cesaretle kurcalayıp itina ile hasara uğratabilen bir çocuktum. On yedi yaşlarımda başlayan bilgisayar merakım (ki 1968 + 17 = 1986’ya denk geliyor) beni bir şekilde bir bilgisayar sahibi yapmaya itti. Gerçi çok kısa süre sonra bozuk bir home computer sahibi olarak bu sahibiyetimin çerçevesi değişti ama olsun.

Bir şekilde çalışma prensibini anlamalıydım. Doğru bilgi veren kaynaklar yoktu. Varsa da benim anadilimde olmadığı için bilgisayarın çalışma prensiplerini hiç anlamayan gazete ve mecmuaların ona yarı tanrı payesi verdiği makalelerden ya da bu işi bildiğini sanan insanların anlattığı alakalı, alakasız tariflerden anlamaya çalışmaktaydım. Nasıl çalışıyordu bu makine. Tamam biraz dijital teknoloji hakkında bilgi sahibiydim. Az biraz da ikili sayı sistemi ve matematik biliyordum. Ama bir türlü havsalam almıyordu tamamını prensibin. Gerçek hayatta iki kere iki dört ediyordu ama bilgisayar bunu nasıl hesaplayabiliyordu? Zira ilk günden beri bunu bilmediğini, ezberlemediğini her seferinde yeniden hesapladığını biliyordum. Bir bakımdan bu çok aptalcaydı. Ben daha ilkokul birde ezberlemiştim ve her sorulduğunda söyleyebiliyordum bunu. Her sefer yeniden hesaplamanın gereğini de çözmüş değildim.

Ama bilgisayar denen makine bunu başlarda hepimizin bildiği 45’lik ya da 60’lık teyp kasetlerine şimdi ise akıl almadık biçimde bir sürü manyetik ortama kaydedip sonra tekrar okuma yeteneğiyle gerçekten insan hayatında hatta bekli de insanlık tarihindeki en büyük devrimlerden birine imza atıyordu. Ve bilgisayar denen makineyi çağımızın icadı haline getiren özellik buydu.

Ben zeki çevik ve alabildiğine ahlaklı bir Türk genci iken bunu bir türlü anlayamıyordum. Ama birileri bu makineyi icat etmiş ve Bill Gates’te onu herkesin kullanabileceği bir hale getiren “İşletim Sistemini” yazmıştı bile.

En büyük hafıza birimi kilo byte cinsinden 90 K ( 90.000 Byte ) idi ben bu işlere başladığımda. Bu nedenle o zaman 640 KB ( 640,000 Byte ) Base Memory kapasitesi çok ama çok büyük bir hafıza geçidi idi. Yani en büyük (640,000/90,000 = 7.11) hafiza birimin 7.11 katı büyüklüğünde bir hafıza transfer kapasitesi büyük bir olaydı. Ama günümüzde tanesi yaklaşık bir GB (Milyar Byte = Giga Byte) olan beş altı CD’lik bir oyunu çok hızlı bir bilgisayara bile kurarken dakikalarca hatta bazen saati aşan süreleri beklememizin nedeni budur. Bu bir tanktan diğerine yüzlerce litre sıvıyı kola pipetinden daha ince bir boru ile transfer etmeye çalışmak gibi bir şeydir. Ve bu delinin pösteki sayması eylemine benzeyen durumu her “yükleme” seansında yaşamamızın tek müsebbibi Bill Gates denen adamdır. Hani şu belki de evrenin en büyük firmasının sahibi, uzaylı olduğu sanılan, dahi, ince belli çay bardağı dibi gözlüklü, hatta bir yazılımcı için yakışıklı bile sayılacak kadar düzgün fizikli ve düzgün yüzlü adam.

640 kilo byte’lık bir transfer kapasitesi için “yeter yeter, çok bile, bundan iyisi Şam’da kayısı” demiş ve günümüzde milyonlarca Dos uyumlu İşletim sistemi sahibi PC kullanıcısının bilgisayar başında haybeden saatler geçirmesine neden olmuştur. Onu bu nedenle kınıyor ve şiddetle protesto ediyorum. Zira 17 yaşına yeni giren yeğenim Ahmet beklide bu oyun kurma seansları esnasında 640 kb’lık base memory sınırlaması yüzünden bilgisayar başında aylarca vakit geçirmiştir.

Sorarım sana Bill Gates Şam’dan mı bihabersin kayısı mı sevmezin. Ne istedin körpecik dimağlardan. Uzaylıymış peahh. Ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Kendisine bir kelime işlem şaheseri olan microsoft word programı içinse milyonlarca teşekkürü bir borç telakki ederim.

Bu haftaki yazımızın sonlarına doğru konuyu toparlar ve bir ana fikir edinmek gerekirse ? Aslında bilgisayarlar hayatımıza pek bir yenilik katmazlar. Sadece zaten yapabildiğimiz işlemleri daha hızlı, güvenilir, doğru yapabilme hakkını verirler bize. Üstelik bunların sonradan eklenebilir, değiştirilebilir ve kolay çoğaltılabilir (yani dijital ortama da veri haline dönüştüğünde) özellikleri hakikaten baş döndürücü bir avantajdır.

Gerçi el ile altı saatte yapılabilecek bir işlemi bilgisayarla üç saatte yapmak mümkün. İşlem basamakları şöyledir.


“Bilgisayarla çalışmanın kırk altın evresi”


Sıra İşlem Tanımı Süre
1 Bilgisayarı açmak 3 dk
2 İşe başlamak 1 dk
3 İlgili programı açmak için “başlat”ı tıklamak 0,01 dk
4 Oyunlar klasörüne Tıklamak 0,01 dk
5 Soliter oynamak 15 dk
6 Freecell oynamak 22 dk
7 Biraz Çalışmak 4 dk
8 Haydaaa “ Geçersiz İşlem Yürüttüüüü” Yeniden başlat 4 dk
9 İş dosyasının yedeğini almak 2 dk
10 Biraz Çalışmak 7 dk
11 Ortaya karışık Soliter , Freecel , Maçça Kızı 18 dk
12 Telefon Görüşmesi 6 dk
13 “Ketıl” yakma ve poşet çay idam seronomisi 3 dk
14 Spor özetleri başladı yaşasın 5 dk
15 İşe devam 6 dk
16 Maillere Göz atmak 4 dk
17 İki tanesini yanıtlamak 16 dk
18 Çalışmak 24 dk
19 İhtiyaç molası 8 dk
20 Çalışmak 5 dk
21 Fatal Error (program satıcınızla görüşün) 12 dk
22 Bilgisayarı açma 3 dk
23 Program “ekle kaldır”dan Oyunları kaldırmak 6 dk
24 Çalışmak 11 dk
25 Telefon ( bili bili ,, bili biliiii,,, ) 16 dk
26 Program Ekle kaldır ( oyunları ekleme) 2 dk
27 Win 98 SE cd sini arama 37 dk
28 Disk not Ready …. 9 dk
29 CD yi penye T”Shirte Silme 1 dk 6 dk
30 Yaşasın okudu
31 Ortaya karışık Soliter,freecel,maçakızı,pinnball 50 dk
32 Lüzumsuz bir kredi kartı extresini Excele girme denemesi 12 dk
33 Vazgeçip Soliter oynamak 4 dk
34 Çalışmak 2 dk
24 Geçersiz İşlem Yürütme 6 dk
25 Bilgisayarcı bi arkadaşı arama 1 dk
26 Hal hatır sorma 6 dk
27 Problemin İzahı 3 dk
28 “Formatlamak lazım” gerçeğiyle yüzleşmek ve yutkunmak 19 dk
29 Bilgisayarı yeniden formatlamak 37 dk
30 Windows ve Office programlarını yeniden yüklemek 76 dk
31 İşi yapmaya yeniden başlamak 3 dk
32 İki rekat namaz kılıp Oyuna tövbe etmek 17 dk
33 İşin Bitmesine 1 dakikalık süre kalması. 28 dk
34 Haince gülümsemek… 1 dk
35 (pinnball,soliter,freecell hatta biraz mayın tarlasııı…) 39 dk
36 Telefon .( abi benim pc de sorun çıktı ama merak etme iş yarına yetişir ) 4 dk
37 İki parti Tavla , spor özet tekrarı izleme,yemek… 116 dk
38 İşin Bitmesi 1 dk
39 Dosyayı bir cd ye kopyalamak 6 dk
40 İş bitimi ve muzaffer kumandan edasıyla gülümsemek 4 dk



Kolay gelsin arkadaşlar.


Not : Süreleri boşuna toplamayın 3 saat değildir…

Uygun adım byte byte

Hiç düşündünüz mü bilgisayarlar insanlarla yer değiştirse neler olup biterdi diye? Kararları insanlar yerine bilgisayarlar alsa idi neler olurdu? Yahut insanlar bilgisayarlar gibi çalışsa ne olur diye?

Bir kere asla savaş çıkmazdı!

Bundan bilgisayarların akıllı ve dostane varlıklar olduğu gibi bir anlam çıkartmayın sakın. Zira organize bir biçimde düzenli ordular kurup hasarı, can kaybını ve felaketin boyutunu maksimum düzeyde planlayarak savaşmak tamamıyla insana özgü bir vahşettir sadece. Ama yine de bu kararın alınabilmesi için kararlılık, hırs, çıkar çatışmaları, din, dil, mezhep ayrılıkları ve benzeri birçok insani kavrama ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle insanoğlu savaşlar çıkarıp koca bir ulusu yok edecek kadar illet bir sürü fikri, “tüüü kaka” deyip her fırsatta ayıpladığı bir sürü karakteristik özelliğini prensipte kınamakta fakat öte yandan kendi imal ettiği bir makineye bile vermeye kıyamamaktadır. Aslında istesek bilgisayarlarda savaş çıkarma kararı alabilir pekala da.

Ama biz insanoğlu böyle bir rezilliği o makinelere kaptırmaya hiç mi hiç niyetli değiliz. Otur kendi namus cinayetini kendin işle kardeşim. Yok öyle bir program yahut donanım.

Aşklar olmazdı sanırım. Onun yerini ikinci el yazılım ürünlerinin el değiştirdiği dijital genelevler alırdı. Ya da olsa bile şöyle komik haber spotları duyardık bilgisayar magazin programlarında mesela.

“Mouse-Vole programının güzel ve çekici sunucusu 15” LCD Hacer PEKNET ile Feşmekan Finans firmasının Fire-Wall serverinin merkezi işlem ünitesi özel bir sitede basıldı. Genç ve başarılı sunucuya görüntü aktaran ve bunları saniyede 28 frame’e kadar yükselten hain fire-wall’ı bayan monitörün işlemcisinin zorlanıp hariçten ısı yaratması ele verdi. Şimdi fire-wall serverinin orijinal monitörü 17” Mualla’nın ne açıklama yapacağı merak konusu.”

Sanat da olmazdı mesela. Zira yaratıcık yerini ihtimallere bırakacağı için Top Sakal şeklinde bir kasaya toplanmış olan ve işlemci kapasitesi yüksekçe entel bir toplama O.E.M bilgisayar bozuntusu HINC-ALL ULL-UÇ görülme boyutundaki renklerin karışma oranını kullanılan tuval boyutları üzerinde alabileceği şekillerin ihtimal ve türlerini hesaplayıp simüle eder ve bir great disk drive’da toplar resim sanatına son darbeyi vururdu hiç acımadan hem de. Müzik ve diğer sanat dallarını da benzer akıbetler izler, sonu toplama değil de markalı bir bilgisayar tarafından getirilen sanatlar şanslı bile sayılırdı maazallah.

Spor da olmazdı millet. Zira rekor kırmanın yaratacağı ne adrenaline ne de sükseye ihtiyacı olmaz bu yonga beyinli yeni dünya aygıtlarının. Onların yapabileceği tek spor defragment olabilir ayrıca. Hem onlar için ne Ali SAMİ ne de Şükrü SARAÇOĞLU beylerin müstesna şahsiyetleri hiçbir şey ifade etmeyecektir kanımca.

O güzelim kokularını ve şekillerini görüp duymak yerine tahmin edip varsayacakları için çiçek de yetiştirmez bu bilgisayar denen illet kabile ki? Üstelik deprem riski yüzünden bina yapmazlar, koca kasalarını kaldırıp hiçbir yere gitmeyecekleri için arabalar, yollar da yapmazlar galiba. Mimarlığın, mühendisliğin ve hayatımızın şu şeklinin yükünü çeken birçok bilim dalının da sonu olur sanırım bu gidiş.

Ha unutmadan tıp da kalmaz. Acımadan değiştirir bunlar bozulan ya da demode olan parçalarını hemen. Dişine dolgu yapar gibi bir eylem uygun değil bu soysuz makineler için hiç. Onlar havya kullanılmasına bile karşılar. Her şeyleri modüler. Lego gibi takılıp takılıp sökülmektir tek meramları bunların. Onlara kalsa vidanın ne tarafa sıkılıp ne tarafa söküleceğini unutur insan. Tornavidayı bilem yasaklar bu adilere kalsa meydan.

Hele edebiyat. 29 harften ortalama bir hikaye, ortalama bir roman gibi bir yığın ihtimali kuram olarak ortaya atıp, “butona basarak orijinal bir roman create edebilirsiniz” tadında bir yamyamlığa elverir mi hiç A. Allan Poe’nun “Anabelle”sini okumuş bir kafa sorarım size? Ne şiir bırakırlar ne bir şey. İçlerindeki harfleri analiz edip en çok bulunan harfe göre de isim verir bunlar eserlerine. Bir romanın adı “f” bir filmin adı “q” olabilir manyamış işlemcili makinelerin dünyasında.

Bu reziller eğlenmeyi yeme içmeyi de bilmezler ki. Canım meyve sebzelerin yetiştiği bağın bahçenin yerini nükleer santraller alır. Elektriksiz kalmasın diye bu densizler her bir yanı her türlüsünden elektromanyetik güç kaynaklarıyla donatırlar. Frekans kirliliğinden adam radyo bile dinleyemez ağız tadıyla. Güzelim restoranlar kapanır dünya mutfağının nadide yemeklerinin yerini bootable cdler compact usb external diskler alır vallahi.

Güzelim barlar meyhaneler kapanır yerine ilginç ışıklar saçan garip yerlerde bir sürü zibidi ve motor kılıklı portable, dizüstü ve defter bilgisayarlar “bi arkadaşı search edip çıkıcaz abi” diye dolanırlar.

Ortalık hakikaten kötü yapılmış bir Amerikan bilimkurgusu gibi karanlık dumanlı ve istenmeyen bir hal alır. Ama şimdi öyle mi ya. Birçok olumsuzluğa rağmen, savaşabilmek için adet, gelenek, ırk, dil, din vb… gibi gereği olan olmayan birçok kavramı geleceğe taşıma erdemini yerine getirirken insan olmanın genetik zaaflarına bir son versek artık. Ve bunu yapmak için bizi yaratandan izin almayı denemek yerine bizim yarattıklarımızdan ibret alsak mesela.

Olmaz mı?

Andro-it'den Alıntıdır