15 Temmuz 2007 Pazar

Uygun adım byte byte

Hiç düşündünüz mü bilgisayarlar insanlarla yer değiştirse neler olup biterdi diye? Kararları insanlar yerine bilgisayarlar alsa idi neler olurdu? Yahut insanlar bilgisayarlar gibi çalışsa ne olur diye?

Bir kere asla savaş çıkmazdı!

Bundan bilgisayarların akıllı ve dostane varlıklar olduğu gibi bir anlam çıkartmayın sakın. Zira organize bir biçimde düzenli ordular kurup hasarı, can kaybını ve felaketin boyutunu maksimum düzeyde planlayarak savaşmak tamamıyla insana özgü bir vahşettir sadece. Ama yine de bu kararın alınabilmesi için kararlılık, hırs, çıkar çatışmaları, din, dil, mezhep ayrılıkları ve benzeri birçok insani kavrama ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle insanoğlu savaşlar çıkarıp koca bir ulusu yok edecek kadar illet bir sürü fikri, “tüüü kaka” deyip her fırsatta ayıpladığı bir sürü karakteristik özelliğini prensipte kınamakta fakat öte yandan kendi imal ettiği bir makineye bile vermeye kıyamamaktadır. Aslında istesek bilgisayarlarda savaş çıkarma kararı alabilir pekala da.

Ama biz insanoğlu böyle bir rezilliği o makinelere kaptırmaya hiç mi hiç niyetli değiliz. Otur kendi namus cinayetini kendin işle kardeşim. Yok öyle bir program yahut donanım.

Aşklar olmazdı sanırım. Onun yerini ikinci el yazılım ürünlerinin el değiştirdiği dijital genelevler alırdı. Ya da olsa bile şöyle komik haber spotları duyardık bilgisayar magazin programlarında mesela.

“Mouse-Vole programının güzel ve çekici sunucusu 15” LCD Hacer PEKNET ile Feşmekan Finans firmasının Fire-Wall serverinin merkezi işlem ünitesi özel bir sitede basıldı. Genç ve başarılı sunucuya görüntü aktaran ve bunları saniyede 28 frame’e kadar yükselten hain fire-wall’ı bayan monitörün işlemcisinin zorlanıp hariçten ısı yaratması ele verdi. Şimdi fire-wall serverinin orijinal monitörü 17” Mualla’nın ne açıklama yapacağı merak konusu.”

Sanat da olmazdı mesela. Zira yaratıcık yerini ihtimallere bırakacağı için Top Sakal şeklinde bir kasaya toplanmış olan ve işlemci kapasitesi yüksekçe entel bir toplama O.E.M bilgisayar bozuntusu HINC-ALL ULL-UÇ görülme boyutundaki renklerin karışma oranını kullanılan tuval boyutları üzerinde alabileceği şekillerin ihtimal ve türlerini hesaplayıp simüle eder ve bir great disk drive’da toplar resim sanatına son darbeyi vururdu hiç acımadan hem de. Müzik ve diğer sanat dallarını da benzer akıbetler izler, sonu toplama değil de markalı bir bilgisayar tarafından getirilen sanatlar şanslı bile sayılırdı maazallah.

Spor da olmazdı millet. Zira rekor kırmanın yaratacağı ne adrenaline ne de sükseye ihtiyacı olmaz bu yonga beyinli yeni dünya aygıtlarının. Onların yapabileceği tek spor defragment olabilir ayrıca. Hem onlar için ne Ali SAMİ ne de Şükrü SARAÇOĞLU beylerin müstesna şahsiyetleri hiçbir şey ifade etmeyecektir kanımca.

O güzelim kokularını ve şekillerini görüp duymak yerine tahmin edip varsayacakları için çiçek de yetiştirmez bu bilgisayar denen illet kabile ki? Üstelik deprem riski yüzünden bina yapmazlar, koca kasalarını kaldırıp hiçbir yere gitmeyecekleri için arabalar, yollar da yapmazlar galiba. Mimarlığın, mühendisliğin ve hayatımızın şu şeklinin yükünü çeken birçok bilim dalının da sonu olur sanırım bu gidiş.

Ha unutmadan tıp da kalmaz. Acımadan değiştirir bunlar bozulan ya da demode olan parçalarını hemen. Dişine dolgu yapar gibi bir eylem uygun değil bu soysuz makineler için hiç. Onlar havya kullanılmasına bile karşılar. Her şeyleri modüler. Lego gibi takılıp takılıp sökülmektir tek meramları bunların. Onlara kalsa vidanın ne tarafa sıkılıp ne tarafa söküleceğini unutur insan. Tornavidayı bilem yasaklar bu adilere kalsa meydan.

Hele edebiyat. 29 harften ortalama bir hikaye, ortalama bir roman gibi bir yığın ihtimali kuram olarak ortaya atıp, “butona basarak orijinal bir roman create edebilirsiniz” tadında bir yamyamlığa elverir mi hiç A. Allan Poe’nun “Anabelle”sini okumuş bir kafa sorarım size? Ne şiir bırakırlar ne bir şey. İçlerindeki harfleri analiz edip en çok bulunan harfe göre de isim verir bunlar eserlerine. Bir romanın adı “f” bir filmin adı “q” olabilir manyamış işlemcili makinelerin dünyasında.

Bu reziller eğlenmeyi yeme içmeyi de bilmezler ki. Canım meyve sebzelerin yetiştiği bağın bahçenin yerini nükleer santraller alır. Elektriksiz kalmasın diye bu densizler her bir yanı her türlüsünden elektromanyetik güç kaynaklarıyla donatırlar. Frekans kirliliğinden adam radyo bile dinleyemez ağız tadıyla. Güzelim restoranlar kapanır dünya mutfağının nadide yemeklerinin yerini bootable cdler compact usb external diskler alır vallahi.

Güzelim barlar meyhaneler kapanır yerine ilginç ışıklar saçan garip yerlerde bir sürü zibidi ve motor kılıklı portable, dizüstü ve defter bilgisayarlar “bi arkadaşı search edip çıkıcaz abi” diye dolanırlar.

Ortalık hakikaten kötü yapılmış bir Amerikan bilimkurgusu gibi karanlık dumanlı ve istenmeyen bir hal alır. Ama şimdi öyle mi ya. Birçok olumsuzluğa rağmen, savaşabilmek için adet, gelenek, ırk, dil, din vb… gibi gereği olan olmayan birçok kavramı geleceğe taşıma erdemini yerine getirirken insan olmanın genetik zaaflarına bir son versek artık. Ve bunu yapmak için bizi yaratandan izin almayı denemek yerine bizim yarattıklarımızdan ibret alsak mesela.

Olmaz mı?

Andro-it'den Alıntıdır

Hiç yorum yok: